Gazze ve Ukrayna’da devam eden savaşlar “mülteci” kelimesini manşetlere taşıdı. Birleşmiş Milletler kariyerime 1978’de BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde başladığımda sıkça rastladığım yer burasıydı. Ne yazık ki, çatışma ve bunun sonucunda insanların yerinden edilmesi bir kez daha büyük bir endişe konusudur. Ancak insanların kafasında mülteciler, yerlerinden edilmiş kişiler, tahliye edilenler, sığınmacılar ve göçmenler arasındaki ayrımlar konusunda çok fazla kafa karışıklığı var. İşte basit bir astar!
Uluslararası hukukta ”mülteci”, köklü bir zulüm korkusundan veya canına ve güvenliğine yönelik bir tehditten kendi ülkesinden kaçan kişidir. Terim, çatışma, zulüm, savaş veya şiddetten kaçmak için zorlayıcı, istemsiz ve öngörülemeyen bir ihtiyaç tarafından yönlendirilen herkesi içerecek şekilde halk bilincinde giderek genişledi. Uluslararası toplum, hayatlarını ve özgürlüklerini tehlikeye atan koşullara istemeden geri gönderilmemelerini – zorla “geri gönderilmemelerini” sağlama sorumluluğunu üstlenir.
Oed’e göre, “mülteci” teriminin ilk kullanımı, 1685’te Nantes Fermanı’nın iptal edilmesinden sonra İngiltere’ye göç eden Protestan Hıristiyanlar olan Fransız Huguenotlarla ilgiliydi. Terimin kendisi, “sığınmak” anlamına gelen Fransızca réfugier kelimesinden gelir ve köklerini, çekirdek unsuru kaçmak anlamına gelen fugere olan bir “sığınak yeri” olan Latince refugium’a kadar izler.
Kişi kendi ülkesinde güvenlik istediğinde, “mülteci” terimi geçerli değildir. BM’nin yerinden Edilmeye İlişkin Yol Gösterici İlkeleri, “Yerinden Edilmiş Kişi” yi (ÜİYOK), “Özellikle silahlı çatışmanın etkilerinin bir sonucu olarak veya bunlardan kaçınmak için evlerini veya ikamet ettikleri yerleri terk etmek veya terk etmek zorunda kalan veya mecbur bırakılan kişi veya gruplar” olarak tanımlamaktadır. genelleştirilmiş şiddet, insan hakları ihlalleri veya doğal veya insan kaynaklı felaketler ve uluslararası kabul görmüş bir Devlet sınırını geçmemiş durumlar.” Çatışmanın ortasında kalan ülke içinde yerinden edilmiş insanlar, savaşan taraflar tarafından hedef veya insan kalkanı olarak sömürülmeye karşı savunmasızdır. Yardımlarının ve korunmalarının temel yükümlülüğü kendi hükümetlerine aittir.